Şimdi diyeceksiniz ki bu yazı nereden çıktı. Diyebilirsiniz. İki aya yaklaşıyor, bizim Burak Kurtuluş’a bir yazı kaleme almak istiyorum konusunu ise Sayın Hasan Cevahir olacak diyordum. Bana ilk tepkisi içeriği konusunda oldu değerli ekip arkadaşımın. Malum bir kişi ya da kurum üzerine yazı yazmaya karar verdim mi, sonu pek de hayırlı olmuyor. İsmimiz çıkmış ya sert kalem diye neyse…
Bense içeriği konusunda “Allah’ın selamını vermek istiyorum” diye belirtiyordum. Hatta son iki hafta yazacağım, yazacağım diye kaç kez telefonla aradım Burak’ı bilmiyorum. Arkadaşım her defasında, “şimdi olmaz, zamanı değil” diyordu, artık zamanıdır…
Neyse selamlarımla yazıma en sonunda başlayabiliyorum. Bir gazeteci olarak tabiatımız gereği eleştirmeyi en iyi şekilde yapabilirim de bir insanı övebilmek adına yazı kaleme almak zor. Belki de bu kadar zaman almışının nedeni de budur bilmiyorum… Konu aklıma ilk geldiği gün ise daha eski tarihe dayanıyor. Yerel Futbol Sitesi olarak, ödül törenimizin yapıldığı geceye kadar yani. Dedim ya bir insanı bir kurumu eleştirmek çok kolay da; insana, insanca hakkını vermek zor. Hayırlısı artık…
Hayırlısı bakalım, dilerim Sayın Cevahir’in hakkını verebilirim. Hayat o kadar çilelidir ki ne için ve nasıl yaşadığımız günün birinde karşımıza durur dikilir. Geriye baktığımız da insan içinden geldiği gibi mi yaşıyor yoksa aksine başkalarının istediği gibi mi yaşamını idame ettiriyor. Durumu bu şekilde algıladığımızda hemen her gün yepyeni ve birçok yüzle hayata merhaba diyebiliyor insan. Gün doğduğunda bize biçilen baş rolü oynuyoruz doğamız gereği. Yine hemen her gün birbirinin tıpkısı, bazen roller değişik bazen de aktörler. Dünya nüfusu ise yaşamsal dengesinde yapılması gerekenleri vazife bilircesine sorgusuz sualsiz ifa ediyor.
İşte bu düzende birçok insan hayatının gerçeklerinin farkında olmadan yaşıyor. Oysa yaşamak ciddiyet, yürek, duygu ve sevgi ister. Çoğumuz bunlardan yoksun yaşıyoruz. Hayatta ayakta durabilmek maharettir. Yere düştüğünde bile ayağa kalkıp savaşabilecek iman gücünü bulabilmek de ayrı bir maharettir. Bedelini ödeyerek yaşamak ise kulun sınanmasıdır. Dolayısıyla adam gibi yaşamak alnı ak, başı dik. İşte burada Hasan Cevahir’in kudreti başlıyor.
Doğuştan insan olunuyor da, doğuştan adam olunmuyor. Yaşamsal dengede çaba ayakta kalabilmek adam gibi yaşamayı becerebilmek, etrafındaki güzellikleri tüketmeden daha fazla üretebilmek, benliğini üç kuruşa pazarlamamaktır Hasan Cevahir olmak…
Hasan Cevahir’ler tek değil!
İstanbul Amatör camiasında kaç tane gönül rahatlığı ile sohbet edebileceğiniz adam var? Sorabiliyor muyuz kendimize, kaçımız adamlıktan dem vuruyor ve ben adamım diyebiliyoruz? Bana sorduklarında ben bana adam derim de sen bana adam diyebilir misin? Etrafımızda o kadar çok adam kılığına girmiş, insan müsveddesi, insan suretli yaratıklar ile hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Adam olanlar yok mu? Var elbette. Ne kadar bilmem ama onlar bir tarafa. İnsan olarak doğulur, lakin adam olabilmeye başarabilmek bir sanattır dünyada. Bana göre etrafımızda adam gibi adamlar çoğunlukta sayıları da gün geçtikçe azalıyor.
İnsanoğlunun hayattaki en güçlü silahı hoşgörüsüdür. Akıllı ya da deli olsun, insanoğlu her şeyi net görür lakin algılayamayabilir. Algılayışı geç de olabilir. Bu zaman içinde de hoşuna gitmeyeni beğenmediğini hoşgörüsü ile değiştirmeye çalışır. Bazen de insanoğlu zaaflarına yenilir, bu durumda da zoru tercih etmeyebilir. Aslında zorun doğru yol olduğunu bilir de işine gelmez.
Şimdi Sayın Hasan Cevahir, bir spor adamıdır. Bir Hasan Cevahir değil İstanbul’da yüzlercesi var. Tek değiller bu dünyada, spor adamlarıdır. Gelecek için yatırımlarını gençlere yapmışlardır. Hasan Cevahir gibi adamlara çok ihtiyaç var. Yine Hasan Cevahir gibi adamlar dünyada tek başlarına kalsalar da bir genç yetiştirmeyi ihmal etmezler. Bilirler ki yerlerine bir başka insan gelir diye asla dertleri de olmaz, bir canlıya daha gelecek verdiklerini çok iyi bilirler. Futbol emekçisi olan tüm insanlara saygılarımla…
YAZI: ENGİN AKIN

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder