Pazartesi, Temmuz 13, 2015

BABA BENİ Mİ ÇAĞIRDIN?


Cemiyetlerin önemli bir parçasıdır spor kulüpleri, bizler de bu parçanın önemli kişileriyiz, sayısız gencimize spor yaptırmanın imkanlarını ararız. Bunun yanında hemen, hemen bizimle çalışan gençlerimizin sosyal, ekonomik durumunu da imkanlarımız dahilinde bilmek zorundayız. İşte benimle neredeyse beş yıldır beraber çalışan Evren ismindeki futbolcu adayımızın kısa öyküsü...

Evren bize ilk geldiğinde on yaşında idi. Her çocuk gibi biraz ürkek,biraz meraklı ve yaramaz olmasına rağmen durgunluğu da bizlerin gözünden kaçmıyordu. Biz salı, perşembe akşam üstleri ile cumartesi ve pazar günleri de sabahları hem antrenman bazen de maç yapardık.

Zaman içerisinde her genç sporcu adayı gibi Evren de bizlere alışıp dertleşmeyi de öğreniyordu. Bazen kısa diyaloglarımız şöyle gerçekleşmekteydi:
- Evren malzemen tamam mı?
- Evet hocam
- Yemek yedin mi, inşallah aç değilsindir?
- Yedim hocam.
- Hadi bakalım,hazırlan da maça çıkalım
- Tamam hocam.

Kadromuzdaki gençlerimizin hemen hepsinin aile yapılarını da bilirdik. Kim öksüz,kim yetim,kimin maddi durumu iyi kimin ders durumu nasıl hepsini bilmemize rağmen Evren gibi bazılarını da çözemiyorduk. Kendisi bazen çok neşeli bazen durgun, bazen arkadaşlarına çok yakın, bazende çok uzaktı. Ama bizlere daima çok yakın durmaya çalışıyordu yani Hasan hoca ile bana. Bizlere yakın olmak bizler ile konuşmak onu ziyadesiyle mutlu ediyordu. Diğer sporcular bize hocam diye hitap ederken Evren bazen "baba" diyede hitap edebiliyordu. Biz Evren'in babası var mı yok mu onu da çözememiştik.
Maç sırasında hocaların huyudur "Hadi oğlum koş, oğlum Evren" dediğimiz zaman "Tamam baba koşuyorum", diye de cevap verirdi.
Bazen de maç sırasında ona hiç seslenmezdik ama o bize dönerek
"Baba beni mi çağırdın" diyerek saha kenarına kadar gelirdi.
Biz de maç atmosferi içerisinde ona kızarak "Oyuna dön be evladım" dediğimiz zaman "Tamam baba" diyerek sevinirdi.

Çalışkan bir gençti Evren, bizimle böyle diyaloglar kurması bizi araştırma yapmamızı şart kılmıştı.
Bir gün "Evren velini hiç görmedik be oğlum velin kim?" dedik.
- Annem var hocam
- Peki o zaman bizim annenle görüşmemiz lazım, bizi mutlaka bir gün görmeye gelsin
- Hocam annem çalışıyor ancak pazar günü gelebilir.
Biz de "Mutlaka gelsin ama" dedik. Tamam hocam diyerek antrenmana devam etti.
O hafta sonunda annesi Evren ile beraber geldi. Kendisi kırk yaşlarında gözlerinde hafif bir hüzün olan orta boylu esmer bir hanımdı.
Kendisine nazik bir şekilde "Hoş geldiniz"dedim ve devam ettim. "Ben Orhan hoca, arkadaşım da Hasan hoca"... Hasan hoca benden epey genç olmasına rağmen olgun bir genç  bu hususlarda da belki de benden çok tecrübeli idi. Evren'nin annesinin bakışlarını sezdiği için "Merak edecek bir durum yok hanım efendi. Biz sizinle evren hakkında konuşmak istiyoruz" dedi.

- Evren  hatalı bir şeyler mi yaptı hocam?
- Yok hayır. Evren yetenekli bir genç, babasının ne iş yaptığını merak ediyoruz.
- Hocam Evren'nin babası Avrupa'ya Evren daha çok küçükken  çalışmaya gitmişti ama biz ondan bir müddet sonra cevap alamadık.
- Peki babası yaşıyor mu, bundan haberiniz var mı?

Bayanın gözleri daldı maziden birini bekliyormuşcasına gökyüzüne baktı ve sonra bize dönerek devam etti:
- Yaşıyor galiba ama kendisinin nerede olduğunu bilemiyoruz. Bir kaza geçirdiğini duyduk hepsi o kadar başka bir bilgimiz yıllarca olmadı. Ben oğlumla beraber yaşıyorum ve babamızın ne zaman dönüp geleceğini bekliyoruz.
- Peki hanım efendi nasıl geçiniyorsunuz?
- Biz annemlerde kalıyoruz ve ben de çalışıyorum.
Hasan hoca devamla;
- Biz bunu öğrenmek istedik çünkü kendisi mali yönden zayıf olduğu için ve de bize ara ara "baba" diye sesleniyor. Bu da bizleri duygulandırmakta. Peki bizim sizin için yapabileceğimiz bir şey varmı?
- Sağ olun hocam evren sizleri çok seviyor, dersleri de çok iyi. Haliyle babasını çok özlediği için sizleri onun yerine koyuyor demek ki.
- Hanım efendi bizlerde sizler gibi inanıyoruz ki babası bir gün mutlaka dönüp gelecektir.

Konuşmamız bu kadar oldu. Biz Evren'in durumunu öğrendikten sonra ona karşı tutumumuz biraz daha kolaylaştı. Onun bize, bizim ona karşı olan sevgimiz biraz daha artmıştı.
Bizim antrenman, maç yoğunluğu altında çalışmalarımız sürerken zamanda su gibi akıp gitmekteydi. İşte böyle bir antrenman sonrası "Gençler bu hafta çok iyi maçlarımız var ona göre hazırlanacağız" dedim.
Gençlerde bana "Kiminle oynayacağız" hocam diye sordular. Ben rakibin ismini söyleyince de "Biz hiç bir takımdan korkmayız hocam" diyerek heyecanlarını dile getirdiler.

Antrenman bitiminde genç sporcuları topladım ve şu konuşmayı yaptım kendilerine: "Hafta sonu maçımız var, şimdi giyinin ve herkes doğru evine gitsin,tamam mı?"
Hepsi birden cevap verdiler "Tamam hocam,herkes evine gidecek."
Ben devam ettim: "Gençler yol paranızı cebinize koyunuz, yoksa yolda kalırız ha."

Gençler dağıldıktan sonra biz Hasan hoca ile beraber birer çay içmek için kulübün kafeteryasında kaldık. Hem çaylarımızı içiyorduk hem de dertleşiyorduk ki bizim bu muhabbetimizi bozan bir ses işittik:
- Orhan hoca siz misiniz? diye seslenen kişi  yanımıza dayaklaşmıştı.
- Evet benim. Bu arkadaşımız da Hasan hocamız.
- Memnun oldum dedi seslenen bey, bizde kendisine
- Buyrun oturun, birer çay içelim dedik.
- Teşekkür ederim hocam,dedi, demesine ama üzerinde bir ürkeklik olduğunu sezdik biz Hasan hoca ile. 
Bizim meraklı bakışlarımızdan sıkılmış olacakki 
- Oturabilir miyim diyede sordu.
- Buyurun oturun, kimin için geldiniz?
Bir veli olduğu belli idi. Acaba kimin  velisi idi? Sandalyeye oturdu, heyecanlı ve ürkekti. Gelen çaydan bir yudum aldı ve cesaretlenmiş gibi bu sefer kendi bizlere sordu:
- Nasılsınız?
- Allah'a şükürler olsun bizler çok iyiyiz de sizler nasılsınız?
- Ben de iyi olacağım inşallah,
- Ne demek bu?diye kendisine sordum.
- Ben... Ben Evren'in babasıyım.
Ben ve Hasan hoca çaylar elimizde öylece kala kaldık. Bir müddet de sessizlik hakim oldu oturduğumuz masanın çevresinde.ve bu sessizliği ilk bozan ben oldum.
- Evren'in babası mısınız?
- Evet,ben evren'in babasıyım. Yıllar önce çalışmak için Avrupa'ya gittim. İlk günler her şey çok güzel geçti fakat büyük bir kaza geçirerek aylarca hastahanelerde kaldım ve bu kaza sonucunda ben sakat kaldım. Bu bende ruhsal bir tedirginlik de yarattı. Korkmuştum,sakat kalmak beni dünyadan yaşamaktan soğuttu.
- Ama senin bir ailen ve çocuğun var,bunları nasıl unutursun?
- Unutmadım hocam unutmadım,ama sakat kalma korkusu beni yedi bitirdi. Sizden yardım istiyorum.
- Ne gibi yardım istiyorsunuz,elimizden geleni yapalım.
- Beni oğlumla tanıştırmanızı istiyorum.
- Bu teklif bizi hem sevindirdi hem de düşündürdü. Bu işi nasıl yapacaktık?
- Ne olur ona şimdilik bunu hissettirmeyin diyede ilave etti.

Bizde 'peki' diyerek ona yardım sözü verdik... De maça iki günümüz var biz şimdi bu iki günü nasıl geçireceğiz?
Evren'in babası Türkiye'ye altı ay önce gelmiş. Evren'lerin evine yakın bir yerde ev tutmuş, altı aydır da onları gözlemekteymiş. En nihayetinde bu işi bizimle beraber çözmek istemiş.
Ben de kendisine "Evren sizi görse tanır mı?" diye sordum.
"Tanımaz" dedi.
"O zaman pazar günü saat onda burada olun ,bizimle maça gelirsiniz."
"Peki orhan hocam ,pazar günü görüşürüz diyerek yanımızdan ayrıldı."

O giderken arkasından dikkat ettim kendisi aksayarak yürüyordu. Yalnız ve dertli gelmişti giderken de sevinçli gidiyordu.

Evet sabırsızlıkla beklediğimiz maç günü geldi. Gençlerimizin toplanmaya başladığı tesise herkes gelmişti. Buna Evren'in babası da dahildi. Ama o bizlerden haliyle biraz uzakta durmaktaydı. Takım kadrosunu belirledik, Bizi maça götürecek minibüse bindik ve yola çıktık. Evren'in babası da bizi bir başka araçla takip ediyordu. Bizlerdeki heyecan son haddinde idi.

Maçın oynanacağı tesise geldiğimiz zaman maç kadrosu okudum soyunarak formalarını giydiler ve sahaya çıktılar. Onlar sahada maç ısınmasını yaparlarken evren'in babası da yanımıza geldi. Bizde Hasan hoca ile beraber sporcuları yanımıza çağırarak son bir konuşma yapmak istedik buradaki gayemizin biride Evren ile babasını karşılaştırmaktı. Hepimiz sahanın kenarında daire olmuş bir vaziyette Hasan hocanın konuşmasını dinliyorduk. Bu arada Evren'in babasını da başka takımın hocası olarak tanıttım. Bu arada baba ile oğulun nasıl bir iletişim kurabileceklerini de merak ediyorum... Evren istemeden bu yabancıyı süzmekteydi. Tabii ki babası da onu. Ben de onların birbirlerine temaslarını sağlamak için maça çıkarlarken tokaşlaştırmıştım, bu organizasyona Evren'in babası da dahildi. Böylece yıllar sonra baba oğul birbirlerinin ellerini tutmuş oluyorlardı.

Biz teknik heyet ve Evren'in babası hep beraber yedek kulübesine oturduk maçı beraberce seyretmek için. Ben daha önce Evren'lerin evinin telefonunu aldığım için bu aile birleşmesine bir üçüncü kişi olan annesini de buluşturmak istiyordum. Bu karışık duygular ile en uygun  bir anda yedek kulübesinden ayrıldım.
Bu düşüncemi Hasan hoca ile de paylaşmıştım. O zaman  kendisi bana 
"Orhan hocam çok iyi düşünmüssün, peki nasıl sonuçlanacak bu iş?" dedi.
"Sen takımı yönetirken ben de bu işleri halletmeye bakayım uygun bir zamanda faaliyete geçerim."
"Peki Orhan hocam" diye karşılık vermişti.

Evet, bu iş bölümünü yaptığım andan itibaren olayın ikinci safhasını harekete geçirmek için kendi kendime düğmeye bastım. Evren'in babasını hasan hocanın yanında bırakırken kendisine tembih de ettim "Aman heyecanlanmayın ve sakin ve sakin oynayın hele hele Evren'e müdahale etmeyin ve yalnızca sabredin."
- Tamam Orhan hocam, zaten heyecandan dilim tutulmuş ,kalbim heyecandan dışarıya fırlayacak gibi dedi.
Ben gülümseyerek yanlarından ayrıldım. Biraz ileride cep telefonumdan Evren'in annesini aradım:
- Alo
- Alo ben Orhan hoca, sizinle biraz konuşabilir miyim?
- Evren'e yoksa bir şey mi oldu hocam?
- Yok öyle merak edecek bir şey yok.
- Peki ne oldu hocam çok merak ediyorum.
- Merak edecek bir şey yok ama bu başka bir şey.
- Nedir hocam lütfen çok merak ettim. Nedir bu başka bir şey?
- Şey hanım efendi siz bir taksi ile Alibeyköy Sahası'na gelebilir misiniz? Bu çok önemli.
- Hocam çok önemli ise gelebilirim.
- Geldiğiniz zaman beni cepten arayın, sizi uzakta karşılamak istiyorum, hemen orada acele edip yanımıza gelmeyin.
- Peki hocam hemen geliyorum.

Ben telefonu kapadım, Hasan hocanın yanına döndüm. Hasan hoca ile göz göze geldik ve ben hiç birşey olmamış gibi maçı takip etmeye başladım. Hasan hoca ve ben artık maçı unutmuştuk,yakında olabilecekleri en iyi şekilde hayal ediyorduk. Ya aksi bir şey olursa  o zaman çok şeyde berbat olurdu? Günlerden pazar olduğu için trafik sakin olur. Hava da mevsim itibarı ile soğuk olmasına rağmen yağış yoktu. Maçta devre oldu. Hasan hoca ve ben sporcularla beraber soyunma odasına gittik. Kadrodaki gerekli değişiklikleri yaptıktan sonra maçın ikinci yarısı için takımlar sahaya çıktılar. Bu arada Evren ile babası gayrı ihtiyari göz göze geldiler. Aralarındaki elektriklenmeyi ben bilemem anma bir şeyler oldu ki Evren bana; 
- Orhan hocam bu amca bana neden öyle bakıyor?
- Ne bileyim ben, senin iyi futbolcu olmandan da kaynaklanıyordur bu bakış.

Maçın ikinci yarısı başladı, bütün dikkatler sahada oynanan maça çevrildi. Ben gene yedek kulübesinden biraz uzaklaştım. Gözüm tesislere girecek olan takside. Evet az bir zaman sonra beklediğim taksi geldi. Bir bayan indi ve sağa, sola meraklı gözlerle bakarken bir yandan da telefonuyla beni arıyordu:

- Alo Orhan hocam ben geldim.
- Evet ben sizi görüyorum, lütfen orada kalınız ben sizin yanınıza geliyorum.

Evet bayanın yanına vardığım zaman o da bende nefes nefese idik. Meraklı bakışlarla bana bakıyordu.
- Hayırdır orhan hocam ,diyebildi.
- Hayırdır, yalnız sıkı durun ve heyecanlanmayın
- Olay nedir orhan hocam?
Ben de kendimi zorluyarak çok zor olan iki kelimeyi ağzımdan çıkardım
- Kocanız burada.
Karşımdaki kadın şaşkın,şaşkın bana bakıyordu.öyle kala kalmıştı. Ben devamla 
- Evet hanım efendi kocanız burada ve şu anda Evren'in maçını seyretmekte. Bu arada Evren de babasının kendisini seyretmekte olduğunu bilmiyor ama bir şeyler hissetmekte.

Kadıncağız öylece beni dinlerken ağlamaya başladı. Kendisi hiçbir şey söylemiyor, yalnız ağlıyordu. Sessizce ve mağduriyetin verdiği üzüntü, hasretin verdiği acıların bittiğine son veren gözyaşları mı idi yoksa bu göz yaşları. Veya daha büyük acıların başlangıcının göz yaşları mı idi. O an ne kendi ne de ben biliyordum yalnız kadıncağız ağlıyordu, hiç konuşmadan ağlıyordu.

Ben kısa bir zaman sonra kadıncağıza müdahale etmek zorunda kaldım
- Eğer siz evet derseniz ben Evren ile babasını tanıştırmak istiyorum, ne dersiniz?
Bayanda hiç bir hareket yoktu, göz yaşları sicim gibi akmaya devam ediyordu. Ben devamla,
- Siz konuşmayın yalnız başınızla  evet veya hayır deyin ama acele edin ki zaman daralmakta.
Evren'in annesi başıyla, gözleriyle evet derken dudaklarından da şu sözler dökülmekteydi
- Onu çok özledik hocam onu  çok özledik.
Ben de kendisine teşekkür ederek şöyle dedim kendisine:
- Benim şimdi maçta olmam lazım, siz de yavaş yavaş gelin.
Maçın bitmesine daha yirmi dakika var ben yedek kulübesine geldim tekrar Hasan hoca ile göz göze geldik ve ben 
- Hasan bundan sonrasını ben idare edeceğim dedim
Maçın skoruna filan bakan yoktu ben sanki maçı çok ciddiye almışım gibi sahanın kenarından başladım talimatlara: "Arda ileri çıkma, Mehmet dikkat oğlum adamını kaçırıyorsun. Feyyaz ne yapıyorsun be oğlum tut topu, dikkat et hay Allah."

Top bir o kalede bir bu kalede. Biz de bir an kendimizi maça vermişiz ki bir gol pozisyonunda "evren oğlum vur gol olsun" diye bağırmışız. Evren de topa vurduktan sonra bana dönüp "Baba beni mi çağırdın?" deyince o anda ipler koptu ve  babası da bu seslenişi kendine zannederek 
"Evet oğlum seni çağırdım,geldim artık ,size döndüm" diyerek ileri atılır ve yere düşer. 

O anda sahadaki sporcular başta Evren olmak üzere bu manzaraya şaşkın,şaşkın bakarken futbol unutuldu. Evren, "Babam ,babam gelmiş, hocam babam mı gelmiş?" diyerek bana koşarak geldiği zaman ağlıyordu.

Tabii bizler de ağlıyoruk. Babası yerden kalkmaya çalışırken Evren ona doğru hamle yaparak kendisine sarıldı.şimdi yerde baba ve oğlun yerde bakışmalarını seyrediyorduk bu durumda ilk konuşan Evren oldu.

"Sen benim  babam mısın?" diye sorarken bu ikiliye üçüncü bir kişi olan anneleri de katıldı:
- Evet oğlum o senin baban, baban döndü oğlum
Evren'in babası ,annesi vede kendi hüngür,hüngür ağlıyorlardı Evren bir annesine, bir babasına sarılıyordu.
Sahada hüzün ve keder bir aradaydı. Orası öyle bir hal aldıki hüzün ve göz yaşlarının yerini mutluluk gözyaşları almıştı. Hasan hoca ve ben bu manzarayı alkışlamaya başlayınca bütün  gençler ve taraftarlarda alkışlamaya başlamışlardı. Bu sahne öyle bir sahne idi ki yaşarken bir ömür gidiyordu.
Bir ara Evren yanlarından ayrılarak yanımıza geldi
- Baba beni çağırmaya devam et çünkü sizleri çok seviyorum
Bu durumda herkesin gözyaşları birbirine karışmıştı. Maç bitti, bitiş düdüğü çalmadan maç bitmişti bu bitiş mutluluğun başlangıcı olan bir bitişti.
Ben rakip takım hocasına teşekkür ettim ve "Bir başka zaman maçımızı bitiririz Yılmaz abi" dedim.
Kendisi de bana "Orhan hocam bu sahne bir ömre bedeldir" diye yanıt verdi.

Sporcular soyunma odasına giderken herkes yaşanan bu olayın etkisinden hala kurtulmamışlardı. Ama sinirler yatışmış aile mutluluğu yakalamıştı. Anne ve babada Evren'in giyinmesini bekliyorlardı. Ben soyunma odasında Evren'e
"Malzemelerini al ve annen ile,babanın yanına git"  dedim. "Bugün onlarla beraber ol."
"Hocam ben sizinle gelmek istiyorum"
"Çabuk dediğimi yap bakalım"
Bir an durdu ve bize yaklaştı, ağlamaya başladı
"Peki baba" dedi.
Soyunma odasında tekrar hepimizin gözleri doldu.ben onu oda beni ve Hasan hocayı öptü, dışarı çıktı biz artık göz yaşlarımızı silmeye gerek duymuyorduk. Ben annesine ve babasına 
"Lütfen artık evinize gidin,mutlu bir aileniz var geçmişi unutun,geleceğe bakın" dedim.
Evren'in babası gitmeden boynuma sarıldı ve bana 
"Sen benim de babamsın" dedi.
"Hadi, hadi yeteri kadar ağladım zaten beni akşama kadar ağlatmak mı istiyorsunuz?"
Annesi de yaşlı gözlerle bana 
"Sizlerle iftihar ediyoruz siz bizimde babamızsınız."
"Evet sizler yola çıkın ki bizde toparlanalım dedim." 

Hasan hocamız çok genç olduğu için yaşanan olaylar karşısında hem şaşırmış hemde çok duygulanmıştı.
Aile yanımızdan ayrıldıktan sonra gençlerimizde giyinmeye başlamışlardı. Evren elli-altmış metre uzaktan bize dönüp "Baba benimi mi çağırdın" diyerek el salladı sonrada anne ve babasını omuzlarına ellerini atarak ortada gidiyordu.

Biz de takımı minübüsüne bindirerek hüznü Silahtar sahasına bırakarak mutluluğu yanımıza aldık ve kulübümüze doğru yola çıktık.

YAZI: ORHAN BUDAK

Hiç yorum yok:

Tuzla FSK üç puanı üç golle aldı

İstanbul 1. Amatör Lig 13. Grup maçında üst sıraların iddialı takımlarından Tuzla Futbol Spor Kulübü, Koşuyoluspor engelini 3 golle aşarak y...