Hakemler çirkeflere prim tanımasınlar

İstanbul Süper Amatör Ligde Teknik Direktörlük yapan, futbolu yeni bırakıp Antrenörlüğe soyunan genç ve bu işi meslek olarak kabul etmiş bir isimden bir yazı geldi. Noktasına dahi dokunmadan yayınlıyorum.

Geçtiğimiz hafta sonu deplasmanda oynadığımız bir maçı kaybettik. Mağlup olan takımın Teknik Sorumlusu olarak rakibimizi aldığı galibiyetten ötürü tebrik ederim. Aşağıdaki açıklamamın mağlubiyetle kesinlikle bir alakası bulunmamaktadır.

 

Hakemlere sitemim olacak
Futbol 3 sonuçlu bir oyundur. Oynanır ve biter. Benim amacım, bu oyunu güzelleştirmeden en büyük etken olarak nitelendirdiğim Hakemlerin daha dikkatli olmasına yönelik olacaktır. Hakemlik, idealistlik ve fedakârlık isteyen bir görev. Özellikle de bizim ülkemizde Hakemlik yapmanın ne denli zor olduğunu iyi bilenlerden olduğumu düşünüyorum. Bu kadar zorluğa ve Profesyonel liglerin haricinde maddi getirisi olmayan bu görevi üstlenen Hakem arkadaşlarıma öncellikle ligimize kattıkları değer için teşekkür ederken, genç bir teknik adam olarak da birkaç sitemim olacak.

 

Hakem, tezahürata göre maç yönetti
Hakemlikte belli bir kariyeri hedefleyen genç Hakemlerin, maçın içerisinde ideallerini ve öğrendiği bütün doğruları bir kenara bırakıp, futbolu kötüleştiren ve takımımın o günkü maçı kazanması için elinden gelen tüm çirkefliği yapan takımlara prim vermesi ve taraftarın yaptığı taşkınlıktan etkilenip maçın skoruna doğrudan etki etmesini bir türlü içime sindiremiyorum. Kaybettiğimiz maçın Hakemi olan kişi, benim Üniversiteden arkadaşım. Maçın öncesinde tanışıklığımız yanlış anlaşılır diye kendisine selam dahi vermeye çekindim. Hakem arkadaşım maçtan önce gayet sakin ve kendinden emin görünüyordu. Ancak maçın içerisinde seyircinin etkisi altında o kadar fazla kaldı ki, tezahüratların ritmine göre maç yönetmeye başladı ve bir oyuncumu hiç sebepsiz yere ilk devrede oyundan attı. Hakemin yanına gidip konuşmak istedim lakin karşımda bambaşka birisi vardı. Maçın başındaki sakinliğini kaybeden Hakem, heyecanlı ve telaşlıydı. Hatta şaşırmış gibiydi ve acemi bir Hakem gibi davranmaya başladığını gördüm.

 

Hatalı düdüklerin hesabını nasıl verecekler?
Belli, Hakemler bu işten para kazanmıyorlar olabilirler, ancak Spor Kulüpleri bir futbol takımı kurmak için hem emek hem de para harcıyorlar. Verilen emeklerin, ne yapacağını bilmeyen, zorluk derecesi yüksel bir ortamda panikleyen ve bir tarafa şirin gözükmek adına diğer takımın hakkını yiyen Hakemlere, bilerek çaldıkları hatalı düdüklerin hesabını nasıl verecekler? Bu yaşına kadar spor yaşantısını sahalarda geçirmiş, 30’lu yaşları yeni geçmiş ve bu işin okulundan mezun olmuş birisi olarak ben, sahada mağdur olan ya da sahadan çıkamayan Hakem ya da takım görmedim. Hakemlerimiz bu işi kariyer için yapıyorlar. O zaman etik değerlere ve kurallara riayet etmeliler. Hatta hakk’a düdük çaldıklarını unutmamalılar. Çaldıkları her yanlış düdükte bir kul hakkı vardır. Bunu da asla unutmamalılar. Çirkeflik yapan takıma prim tanıyan Hakem bilmeli ki, o takım bir diğer maçta bir başka Hakeme de çirkeflik yapacak. Ancak bir Hakem dik durursa, çirkeflik yapan, yaptığı ile kalır.

 

Hakemler yaptıkları işin kutsallığının farkına varmalılar
Ben maçı kaybettiğimiz için bunları söylemiyorum. Artık ülkemizde futbol anlamında güzel değerlerin hatırlanması gerekiyor. Yönettiği maçta egolarını tahmin eden Hakemler yavaş, yavaş futbol dünyasından silinmeye başladı. Ev sahibi ekibi ve seyircisini mutlu etmek için düdük çalan Hakemler artık dünyada kalmadı. Hakemler, yaptıkları işin kutsallığının farkına varmalılar. Varanlar elbette var, ben varamayanlara sesleniyorum. Artık daha çok iletişim kurabilen, daha çok emeğe saygı duyan, egolarından arınmış ve tarafsız olan Hakemlerle maçlara çıkmanın herkesin olduğu gibi bizim de hakkımız olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla…

 

Not: Bu yazıyı gönderen Teknik adam, özellikle adının, çalıştırdığı takımın, çirkeflik yapan ve yaptığı yanına bu günlük kar kalan takımın ve Hakemin adını açık açık yazmış. Ancak ben inisiyatif kullanarak bu isimleri deşifre etmek istemedim.